20 Eylül 2012 Perşembe

Ruj Ormanı / Candace Bushnell

 
Orjinal Adı: lipstick jungle

Ruj Ormanı, hayatında erkeklerin yerine başarıyı ve gücü koyan kadınların romanı. Bir meydan okuma gösterisi. Modacı Victory Ford, sinemacı Wendy Healy ve yayıncı Nico O'Neilly. Bu kadınlar moda, sinema ve yayıncılık dünyasından. Bu kadınlar zengin, bu kadınlar zirvede. Bu kadınlar her şeyi istiyor. Ve ilk kez bir Candace Bushnell romanının merkezinde erkekler ve seks yerine güç ve başarı arayışı var.

“Toplumsal sahnenin filozof kraliçesi!” -The New York Times
“Yine keskin ve çok şeker.” -New York Magazine
“Klasik bir Bushnell!” -New York Observer
“Bushnell'in yeni romanı hayranlarını hayal kırıklığına uğratmayacak… Bushnell okuyucuyu hemen çeken, sevilebilen, güçlü karakterler yaratma yeteneğini konuşturuyor. Tavsiye edilir!” -Library Journal

Nico tam bir yönetici soğukkanlı, hesapçı. Wendy, her işe el atan bir yapımcı herkesi idare ediyor ve her zaman stresli. Victory ise özgür ve yaratıcı kendi işini kurmuş, bağımsız çalışıyor. Nico ve Wendy evli ve çocukları var. Victory ise kırk üç yaşında olmasına rağmen hâlâ bekâr. Tüm bu kadınları birbirine bağlayan şey ise hırs, özgüven ve birbirlerine olan inançları...

Ruj Ormanı, kendi alanlarında en tepede kalmak için her şeyi yapmaya hazır olan bu üç seksi ve güçlü kariyer kadını hakkında.

Victory Ford, şirketini su yüzünde tutma mücadelesi verirken bir yandan da, bir ilişkiden gerçekte neler beklediği hakkında hayati dersler alıyor.

Nico O'Neilly, Bonfire dergisinin -moda, politika ve gösteri dünyasının incili- göz alıcı, zeki editörü. Yayıncılık dünyasının en güçlü kadınlarından biri olarak Nico her şeye sahip gibi. Ama maalesef sıkı bir orta yaş krizi sonucu tüm bunların aslında kendine yetmediğini fark ediyor.

Wendy Healy'nin azmi ise kelle koltukta çalışılan sinema sektöründe onu en yükseğe taşımış vaziyette. Ancak bir rekabet düşkünü tarafından alaşağı edilme tehlikesi, onu kariyeriyle evliliği arasında bir seçim yapmak zorunda bırakacak gibi.

Bushnell, seksi ayakkabılı güçlü kadınlarıyla bağımlılık yaratan, bir seks ve skandal öyküsü seriyor ortaya.
Bir kez daha... (Arka Kapak Tanıtımından)


Yorumum:

Çok sevdiğim Sex and The City serisinin yazarından bir kitap görünce hemen başladım okumaya. Ruj Ormanı'nın Sex and the city'den farkı, Newyork kadınlarının bu kez, hayatın merkezine, erkeklerin yerine başarıyı koymaları...

Modacı Victory Ford, sinemacı Wendy Healy ve yayıncı Nico O'Neilly Newyork'ta yaşayan, çok sıkı dost olan üç başarılı kadındır. Hepsi kariyerlerinde çok iyi noktalara gelmiş, Newyork'un en başarılı 50 kadını listesine girmiş, muazzam paralar kazanıp dergilerden, gazetelerden eksik olmayan, peşlerinde magazincilerin dolaştığını tanınmış kişilerdir.

İş dünyasında, güçlü olmayı, akıllıca davranıp, taktikler geliştirerek, yüksek mevkilerle ilişikilerini sıkı tutup, özel gecelerde boy göstererek, yaşamlarında  Ancak, en tepede kalmak için her şeyi göze alan bu hırslı kadınların özel yaşamlarında çatlaklar vardır.

Üç çocuk annesi olan Wendy'nin sinema sektörünün en büyük şirketini yönetmesi eşiyle arasındaki buzdan duvarları eritemez ve boşanırlar. Çocuklarına zaman ayıramıyor oluşu, iş ile ailesi arasında sürekli gelgitler yaşamasına neden olur.

Yayıncılık dünyasının en güçlü kadınlarından Nico, sahip olduğu kızıyla her zaman gurur duysa da evliliğinin monotonluğundan sıkılır. Eşiyle arasında biten cinselliği de genç bir erkekte bulur. Pişmanlıkları ile şehveti arasında gidip gelir..

Ünlü Modacı Victory, beğenilmeyen son kreasyonundan ötürü, şirketini ayakta tutabilmek için, yabancı şirketlerle ortaklık kurma kararı alırken, milyoner sevgilisine karşı ezilmemek için duygusal mücadele verir..

Newyork kadınlarının yaşamını ilginç bulanlar için önce kitabı, ardından eğlenceli dizisi lipstick jungle'ı tavsiye ederim..

http://www.youtube.com/watch?v=YNQDxuZtMvc

Okuryatar'daki yazım
 

18 Eylül 2012 Salı

Okunacaklar Kulem

 
 
Bu da benim okunacak kitaplar kulem..
 
Son günlerde bloglarda okunmayı bekleyen kitaplardan kuleleri gördükçe, kendi kuleme de bir göz atayım dedim..
Bu kulenin yarısı kadar bir Ales kitabı da çalışılmayı beklerken, bakalım ne zaman bitecek benim kulem..

17 Eylül 2012 Pazartesi

MİM ------

Tatlı kız cyrstalll beni mimlemiş. Ben de cevap verdim Beni Kore Dizisi müptelası yapan arkadaşımın  sorularına...

Günün nasıl geçti ?
 
Dün Cunda Adasında'ki haftasonu tatilimizden döndük. Eve varışımız sabaha karşı 4.00'e tekabül ettiği için; sabah servisi kaçırmakla başladığım güne, uykusuzluk ve baş ağrısıyla devam ediyorum...

 
İsim vermeden bahset?

Son pişmanlık neye yarar?? Yüz kere pişmanım, bin kere pişmanım..


Neden hep cam kenarı?

Otobüs ilerlerken geçtiğimiz yolları, ağaçları, evleri, insanları, en çok da bulutları daha kolay görebilmek için..


Bugün kendin için ne yaptın?

Bugün kendim için gözlük taktım :)
Uzağı görmekte sıkıntı yaşadığım için takmak zorunda olup da 1 aydır elime bile almadığım gözlüğü, bugün Taktım :)



Twitter anasayfanı aç, ilk gözüne takılan?

Twitter kullanmıyorum ama Instagram aleminde epeyce iyiyim..
Bugün instagramı açtığımda karşıma ilk çıkan şu oldu :






Düşün ki o bunu okuyacak?

Kim, kim ? :)
O denildiğinde akla gelen kişi ile zaten ben evliyim ve söylemek istediğim her şeyi söyleyebiliyorum. O yüzden bu kısma ne yazacağımı bilemedim.



Kahkaha atmana sebep olan karikatürler?

 
Bu karikatür, hayatımın kısa bir özeti olduğundan, en çok buna gülüyorum :)
 



Klavyeye bakmadan bir şeyler yaz

Baksam da, bakmasam da, dilimden, kalemimden, parmaklarımın ucundan tek bir sözcük çıkıyor:
Ceylin

mim nedir, nasıl yapılır bilemeden aldığım ilk mimi yanıtlamaya çalıştım. Beni mimleyen cyrstalll'e teşekkür eder; sevgili arkadaşım elifcebiseyler'i mimliyorum :)

13 Eylül 2012 Perşembe

Kore Dizisi / Personal Taste

 
Adı: 개인의 취향 / Kaeinui Chwihyang (Kişisel Zevk)
Bilinen Adları: Kae In's Taste / Personal Taste / Personal Preference
Tür: Romance, comedy
Bölüm Sayısı: 16
Yayınlandığı Kanal: MBC
Yayın Tarihleri: 31.03.2010 - 20.05.2010
Yayınlandığı Günler: Çarşamba & Perşembe 21:45

 
 
Son Ye Jin / Park Gae In
 
Kore Mimarisinde önemli bir yere sahip olan Sanggojae adında, babasının tasarladığı bir evde yaşayan Park Gae İn, pasaklı, beceriksiz, bakımsız bir kızdır. Annesi 5 yaşındayken öldükten sonra babasının da kendisine uzak davranmasıyla yalnız ve üzüntülü bir çocukluk geçirmiştir.
 
Sevgilisin en yakın arkadaşıyla evlenmek üzere kendisini terk etmesi üzerine yıkılır. Aynı zamanda tasarladığı mobilyaları satamadığı, çevreye borçlandığı için de mali sıkboğaza girer ve maddi destek olsun diye evinin bir odasını kiralar..
 
 
Lee Min Ho / Jeon Jin Ho
 
Dam Sanat Galerisi Projesine hazırlanan Jeon Jin Ho, babasının ölümünden sonra kendini çalışmaya adayan, başarılı, hırslı bir mimardır. Han Chang Ryul'un babasının ellerinden aldığı evin acısıyla durmadan çalışır. Bu projeyi kazanması hem mali sıkıntıda olan şirketi için, hem kariyeri için çok önemlidir. Projenin tasarımında önemli rol oynayan Sanggojae'nin mimarisini görebilmek için Park Gae İn'in evine girmeye çalışır ve odasını kiralar. Ve aynı evde yaşayabilme fırsatı için de, yanlış anlama sonucu Gay zannedilmesine göz yumar..
 
Sevgilisi tarafından terk edildiği için çok üzgün olan Park Gae İn'i teselli eder, ona temizlik yapma, yemek yapma, baklımlı olma, kadın olma konusunda dersler verir. Eğlenceli vakit geçirip birbirlerine destek olduğu zamanlarda ikisi de birbirinden hoşlanır. Park Gae İn, O'nu Gay zannetmesine rağmen sevgisinden vazgeçemez.

 
Kim Ji Suk / Han Chang Ryul
 
Park Gae İn ile sevgili olduğu dönemlerde, hiç ilgilenmeyip değer vermediği, sürekli Gae in'i üzdüğü gibi ev arkadaşı Kim In Hee ile aldatır ve düğünlerine bir gün kala Park Gae İn'den ayrılır. Düğün esnasında, ev arkadaşıyla evlendiğini gören Park Gae'in tavrı karşısında sorun çıkar ve düğün bozulur. Daha sonra dizi boyunca Park Gae İn'in peşinden koşup, onu gerçekten sevdiğine inandırmaya çalışır.
Ayrıca Jeon Jin Ho ile rakip halindedirler. Han Channg Ryul'un babasının zamanında Jeon Jin Ho'nun babasının şirketine ve evine el koymasından ötürü aralarında yıllar süren bir rekabet vardır. Han Chang Ryul de, babası da Proje'yi kazanmak için türlü hileler yapıp Jeon Jin Ho'yu safdışı bırakmaya çalışırlar..

 
Song Sun Mi  / Song Seon Mi
 
Park Gae in'in en yakın arkadaşı. Dizi boyunca ona her zaman destek olur. Jeon Jin Ho ile arası bozulduğunda da arabulucuk yapıp barıştırır. Öyle komik bir kadındı ki, dizide beni en çok güldüren ikinci karakterdi. Sang Joon'u gay zannederek arkadaşlık ettiği, içip konuştukları sahneler çok eğlenceliydi.
 
 

 
Jung Sung Hwa / No Sang Joon
 
Jeon Hin Ho'nun iş ortağı ve en yakın arkadaşı. En baştan beri sevimli kurnazlıkları, cin fikirleriyle Jin Ho'u yönlendirdi ve Sanggojae'e girmesini sağladı. Gay rolu oynamalarına göz yuman da oydu. Dizi boyunca düşünmeden yaptıkları ile aslında işleri epey kötüye yönlendirdi. Ama öyle sevimli, öyle komikti ki, bence dizinin en şeker, en komik oyuncusuydu. Gay rolüne hele bayılıyordum, ekrana o geldiğinde otomatikman gülüyordum.

 
Wang Ji Hye / Kim In Hee
 
Park Gae İn ile yıllarca ev arkadaşlığı yapmış, en sonunda sevgilisini elinden alıp evlenme aşamasına kadar gelmiş, sonradan evlenmekten de vazgeçtiği halde, arsızca Park Gae İn'i suçlayan, hırslı, paragöz, sıkça sevgili değiştiren dizinin kötü kadını. Dizi boyunca Jeon Jin Ho'yu kapmak için yapmadığını bırakmaz. Park Gae İn'den nefret edip onu kıskandığı için tüm olayları onun aleyhine çevirmeye çalışır.
 
Her dizide süper giyinen bir kadın olduğu gibi Personal Taste'de vardı. Hem şık, hem spor öyle güzel kıyafetleri vardıki, ben her giydiğine bayıldım, birbirinden güzel ceketler, taşlı yakalar, mini şortlar, altına topuklu ayakkabılar, moda ikonu gibiydi Kim İn Hee. Eminim bu diziyle birlikte Kore'de binlerce kadın onun  kombinlerinden yapmaya çalışmıştır.
 
Kore dizilerinde gördüğüm şu en yakın arkadaşını kıskanıp yıllarca diş bileyerek bir gün intikam almak uğruna her şeyi yapan kadın konusu Personal Taste'de de vardı.. Daha önce de 49 Gün dizisinde bunun daha beter bir örneğini izlemiştim..


Müdür Choi
 
Şirket başkanının oğlu ve Dam Sanat Projesinin yürütücüsü. Gay olduğunu sandığı Jeon Jin Ho'ya teklif eden , böylece kendisinin de gay olduğu anlaşılan müdür, Han Chang Ryul'un babasının türlü oyunlarına karşı Jeon jin Ho'yu korumuştur. Jeon Jin Ho'nun gay olmadığını ve Park Gae İn'i sevdiğini itiraf etmesi üzerine çok üzülmesine rağmen Jeon Jin Ho'nın projeyi kazanması için elinden geleni yapar. En son safhada her şey karıştığında, arası bozulan sevgilileri destekleyen de yine bu müdürdür.

 
Jeon Jin Ho'nun Annesi

Güzel mi güzel, sevimli, tatlı bir kadın. Eşi de öldüğü için biricik oğluna çok düşkün. Sanırım bir tanıdıklarının kızı ya da bir şekilde onların himayesinde olan bir kız ile aynı evde yaşıyor ve ona gelini gibi davranıyor. Ancak Jeon Jin Ho o kıza hiç yüz vermiyor. Park Gae in ortaya çıkınca dellenen bu cici kız, Kim in Hee ile işbirliği yaparak, Jin Ho'nun annesine Park Gae in'i kötüler ve her Kore dizisinde olduğu gibi Kayınvalide Gelinini istemez. Tabi bu sevimli kadın oğluna kesinlikle o kızı kabul etmeyeceğini söylese de Park Gae İn'e herhangi bir kötülük yapmaz. Kendi halinde bir kadındır. Ki, dizinin sonunda Park Gae İn'in iyi niyetli yaklaşımı ve anneye duyduğu özlemini dile getirmesiyle kalkanını kaldıracaktır.


 
Park Gae İn'in profesör babası
 
Sanggojae'i eşi ve kızından ilham alarak tasarladıktan sonra, eşinin ölümü üzerine yıllarca kızıyla mesafeli yaşayıp İngiltere'ye yerleşmiş ünlü bir profesör mimar. Dam Sanat Galerisi Projesi için Seul'e döndüğünde ortalığı karışık bulur. Hem tasarımlarının çalınması, hem kızının kalbiyle oynanması adamı deliye çevirir ve Jeon Jin Ho'ya bir kez okkalı bir tokat patlatır, bir kez de tasarımları yüzüne fırlatır..
Tabi dizinin sonunda tüm bu olaylar tatlıya bağlanır, Kayınpeder ve Damat anlaşıp içki bile içerler.
Zaten bu dizide dikkat ettiğim bir diğer nokta da, alkole fazla fazla yer verilmesiydi. Kafası bozulan içiyor, eğlenen içiyor, içiyor da içiyorlar yani..
 
 
Birlikte yaşamaya başladıkları ilk günlerde. Park Gae'in evin içinde ve dışında paspal paspal gezinir ve Jeon Jin Ho ile sürekli gay olduğu hakkında konuşup Jin Ho'yu kızdırır.

 
Jeon Jin Ho'yu sevdiğini iyice anlayan Park Gae İn, O gay olduğu için kendisi de bir erkek kılığına girerek, ona arkadaşlık etmeye çalışır..
 

 
Sanggojae
Geleneksel Kore evi, ancak bambaşka bir dizaynda. Tasarımı kimse tarafından görülmesin diye yıllarda evin kapılarını kimseye açmazlar.
Ev gerçektende çok güzeldi. Bahçeye açılan odalar, mutfak, banyo, şirin dekorasyon ile yaşamak istenilecek bir ev.

 
Yakışıklı ve başarılı mimar, ideallerine ulaşmak için ciddiyetle çalışırkenn..
 
 
 
Dizinin en romantik sahnesi. Jeon Jin Ho'nun, Park Gae İn'in, Han Chang Ryul'a, hislerini anlattığına şahit olduktan sonra koşa koşa gidip, Park Gae İn'i kolundan çekip, dudaklarından eteşlice öptüğü sahne. Bu sahne ile hem Gay olmadığını kanıtlar, hem de duygularını ortaya serer.. Park Gae İn, Jeon Jin Ho'nun gay olmadığına çok sevinmesine rağmen, kendisini kandırdığı için bir süre naz yapar. Ama yelkenlerini suya indirmesi çok sürmez..

 
Dizinin en heyecanlı sahnelerinden biri.. İki sevgilinin birbirine açılıp, yavaş yavaş yakınlaşmaya başladığı zamanlarda, ikisin de hem şehvetli olup hem de utandıkları anlardan birinde, Jeon Jin Ho, banyodan çıkan Park Gae İn'in saçlarını kurutup, sonra da sırtından öper..
Bu sahneden sonra bir çok kız, saçlarını kurutacak, o sahneyi yaşayacağı bir sevgili hayal etmiştir herhalde :)
 
 
Park Gae İn'in doğum gününde, müdür Choi'nin verdiği biletlerle gittikleri buz pateni.. Hem eğlenip hem de romantik anlar yaşadıkları bir gün..
 

 
Dizinin en güzel ikinci sahnesi. Evde mutlu mutlu yaşadıkları bir Pazar günü, battaniyelerini havalandırmak üzere yemyeşil, park gibi bir mekana geldiler. Battaniyelerini serdikten sonra da bankın üzerinde birbirilerinin omuzlarına yattılar.. Çiftin en mutlu oldukları anlardan biriydi. Çok da romantikti, dizinin ostları da girince, ilgiyle izlenen bir sahne oldu..
 

 
Dam Sanat Galerisi Projesini, Park Gae İn'in elma tasarımından esinlenerek yapan Jeon Jin Ho'nun projesinin kazanmasından sonra, tüm yanlış anlaşılmalar, tüm sorunlar çözülüp, kayınpeder ve kayınvalidelerin de gönlü alınınca, Jeon Jin Ho'nun yaptığı romantik evlilik teklifi..
 
Bir dahaki bölümü merak edip vakit kaybetmeden diğer sahneye hızla geçtiğim sadece tek bir bölümün olduğu; şahaneydi, unutulmazdı diyemeyeceğim ortalama bir diziydi..
 
Aslında eğlendim, güldüm, karakterlerini sevdim, hepsi çok şekerdi. Zaten Koreli oyuncuların sevimliliklerini, konuşmalarını, mimiklerini çok sevdiğim için izlerken çok keyif alıyorum dizilerinden. Bu dizi de tam sevilicek karakterlerin olduğu eğlenceli bir diziydi.
 
Oyuncu Lee Min Ho olmasaydı da, başka bir erkek olsaydı, yine bu kadar ses getirir miydi? Sanmam.
Lee Min Ho, dizide inanılmaz yakışıklıydı. Bol bol gülümsedi, espriler yaptı, sevimli mi sevimliydi. Düşünceli, romantik, seven erkek rolüyle de yine gönülleri fethetti.
 
Giyim tarzı yine muhteşemdi. Özel tasarım olduğunu varsaydığım birbirinden şık, modern ceketler giydi her bölümde, Ceketin altına hırka giydiği halleri de var ki, bu kadar mı yakışır, ne giyse, böyle mi şık olunur... Hırkanın altına yuvarlak yaka tişört giyip, hırkanın alttaki düğmelerini açık bıraktığı, salaş şıklığı filaann, aldı götürdü olayı. Jeon Jin Ho'nun bu dizideki giyim tarzı 10 üzerinden 10'du bence..
 
Sonuç olarak güzel bir diziydi,  Lee Sae İn'in kitabından uyarlanmış bu diziyi sevdim, iyiki izledim.

 
 
Soundtrack: Personal Preference OST1. İnanamıyorum - Younha
2. Yağmur Düşüyor - Kim Tae Woo
3. Kalbime Dokundu - SeeYa
4. Kanatlar - Kim Tae Woo
5. Sevişme - 4minute
6. Bir Aptal Gibi - 2AM
7. 왕벌들의 비행
8. Garip Hissediyorum
9. 왕벌들의 비행 (Inst.) - Piyano versiyon
10. Bir Aptal Gibi(Inst.)
11. Sevişme (Inst.) - Gitar versiyon
12. Kanatlar (Inst.)
13. Kalbime Dokundu (Inst.)
14. Yağmur Düşüyor (Inst.) - Violin versiyon
15. İnanamıyorum (Inst.) - Piano versiyon
 
 

5 Eylül 2012 Çarşamba

Gölge Hırsızı / Marc Levy


Yazar : Marc Levy
Yayınevi: Can
Çeviri : Ayça Sezen


"Sen benim gölge hırsızımsın; nerede olursan ol, seni bulacağım."

Babası tarafından terk edilmiş, çocukluğu boyunca annesiyle birlikte sıradan bir kasabada yaşayan kahramanımızın özel bir yeteneği vardır: Peşine gölgeler takılır, ona hep bir şeyler fısıldar...

Yıllar geçmiş, bahçesindeki kestane ağaçlarının altında oturduğu okulunu, babasıyla annesinin birbirlerini sevdikleri zamandan kalma o soluk fotoğrafları ardında bırakarak yeni bir hayata başlamıştır. Ne var ki tekdüze hayatı ve bir türlü ismini koyamadığı ilişkisiyle içindeki özlemi dindirememekte, ona fısıldayıp duran gölgelerden bir türlü kurtulamamaktadır.
Bir kıyı kasabasına yolunun düştüğü bir gün, hüzün dolu geçmişinin, peşini bırakmayan gölgelerin sırrı yavaş yavaş çözülmeye başlar. Yıllar önce geldiği bu kumsalda, gölgelerinin birbirine karıştığı ilk aşkının izini bulacak ve onun peşine takılacaktır.

Belki de, bir sandığın içine sakladıkları o uçurtmayı yerinden çıkarmanın zamanı gelmiştir artık...

Gölge Hırsızı, ardımızda bırakamadığımız anları, anıları ve aşkları anlatıyor. Yani peşimize takılan, kurtulamadığımız gölgeleri... (Arka Kapaktan Alıntıdır)

Yorumum:

Konuşmaya doyamadığım bir arkadaşım gibiydi Gölge Hırsızı. Öyle sade bir anlatımla merak uyandırıp insanı çevreliyor ki Marc Levy, tüm kitabı bir çırpıda okumaya itiyor..

Başlangıçta bir çocuğun kaleminden okuduğunuz hikaye, sonraları yetişkin olmuş bir tıp öğrencisinin kaleminden dökülüyor. Aşkı da, dostluğu da, hayatı da anlatan bu kitap, en çok Anne-Oğul ilişkisini konu ediyor.

Gölgelerle konuşabildiğini ve istemeden de olsa başkalarının gölgelerini çalabildiğini fark eden ilkokul öğrencisi bir çocuk, insanların mutsuzluklarını hissedebilme yeteneğini fark etmesi üzerine; herkese yardım ederek, gölgelerle konuşmaktan rahatsız olmamaya başlıyor..

Yıllar içerisinde Gölgeler ile iletişimi kopuyor ancak, anıları peşini hiç bırakmıyor. Hep içinde olan yarım kalmış çocukluk aşkının da etkisiyle; bir türlü adını koyamadığı, yanındayken bile yalnız olduğu ilişkisini bitirerek çocukluk aşkının peşinden koşuyor.

 Kitapta açıkta kalan bir nokta vardı bana göre. Çocukken, annesiyle kendisini terk eden babasının, bir cumartesi günü randevusuna gelmemesi üzerine 'bir yetişkin olacağım güne kadar da babamı bir daha görmeyecektim ' diyor. Ama yetişkin olduğu yıllarda babasıyla herhangi bir görüşmesi olmuyor. Hem de kitabın sonunda öğrendiği sırra rağmen babasıyla herhangi bir iletişime geçmiyor. Evi terk etmesinde kendisini suçlu gördüğü çocukluk yıllarından itibaren, hayatında önemli bir eksiklik oluşturan babasını görmek için bir adım atmıyor. Bu durum da, bende hikayede bir şey eksik kalmış duygusu yaratıyor.

 Yine de, Gölge Hırsızı ile ilk olarak okuduğum ve şiir gibi cümlelerini çok sevdiğim Marc Levy'nin tüm kitaplarını okumaya karar veriyorum..

Okuryatar'daki yazım için...