24 Temmuz 2012 Salı

Bahçemde Yeşeren Umutlar / Debbie MACOMBER


Yayınevi : Martı
Yazar: Debbie MACOMBER


NEFES ALDIĞIMIZ SÜRECE HİÇBİR ŞEY İÇİN GEÇ KALMIŞ SAYILMAYIZ... Aradan uzun yıllar geçmişti. Bu süre içinde yaralarım iyileşmiş, mutlu bir evliliğim ve iki çocuğum olmuştu. Tüm bunlara bakıldığında her şey yolunda gibi görünüyordu ama iç dünyamda hissettiklerim bambaşkaydı…

Eksik kalan bir şeyler, geçmişime dair cevaplanması gereken sorular vardı. Gidilmemiş yollara, gerçekleşmemiş hayallere duyduğum merak sürekli aklımı kurcalıyor, zamanı geri almak ve yarım kalan anıların kapılarını aralamak istiyordum.

Yaşadığımız dünyanın iyi-kötü, acı-tatlı ne çok sürprizle dolu olduğunu anlatan, şaşırtıcı olduğu kadar etkileyici bir roman. Debbie Macomber, 'Küçük Mucizeler Dükkânı' ve 'Bir Yumak Mutluluk’tan sonra yeni kitabı Bahçemde Yeşeren Umutlar ile seriye bambaşka bir lezzet katıyor.(Arka Kapak Tanıtımından)




Küçük Mucizeler Dükkanı ve Bir Yumak Mutluluğun ardından Bahçemde Yeşeren Umutlar çıkınca, ilk iki kitabın devamı sanarak hemen aldım. Hem de Küçük Mucizeler Dükkanı ve Bir Yumak Mutluluğa bayılmamış olmama rağmen..

 Ama; Bahçemde Yeşeren Umutlar'a bayıldım.. Tamamen farklı karakterle, bambaşka bir hikaye yaratılmış olmasına rağmen, kitabın sonunda Küçük Mucizeler Dükkanı ve Bir Yumak Mutluluk'un ana karakteri Lydia Hoffman ile Bahçemde Yeşeren Umutlar'ın Susannah'ının dördüncü kitapta bir araya geldiğini anladım..

Bahçemde Yeşeren Umutlar'da Susannah adında, mutlu olduğu bir evlilik ile iki yetişkin çocuğa sahip bir öğretmenin, babasının ölümünün ardından geçmişini sorgulaması ele alınıyor.

Geçmişinde gitmediği yollara gitseydi hayatının nasıl şekilleneceğine dair sorular Susannah'ın beynini kurcalarken; yaşlı annesini huzurevine yerleştirme, ailesinin evini, mobilyalarını, eşyalarını tasnifleyerek, atılacak, saklanacak, birilerine verilecek olanları düzenliyor. Tabii bu her insanın hayatında başına gelebilecek durum, anıları yad ederek hüzünlendiği, sevdiklerine ait manevi değeri olan eşyalara ne yapacağına karar vermek zorunda olmak gibi zor anları beraberinde getiriyor..

 Bir yandan; Lisedeyken birdenbire hayatından çıkarak, ortalıktan yok olan sevgilisini, olayın üzerinden 25 yıl geçmesine rağmen unutamadığı için, onu bulabilmek adına bir dedektif tutuyor. Bir yandan; yıllar önce ölen genç abisinin hayatına dair gizemleri çözmeye çalışıyor. Bir yandan; sevgilisinin kaybolmasından sorumlu tutarak ölene dek küs olduğu babasıyla içsel hesaplaşmalar yaşayıp babasına ait anılarla karşılaştıkça ve aile sırları ortaya çıktıkça, babasını anlayıp, kendisini ne kadar çok sevmiş olduğunu fark ediyor...

Olay örgüsü, cevapsız sorular kitabın sonunda şaşırtıcı bir sürpriz ile çözülüyor.. Ve bu sıcacık hikaye, bir sonraki Debbie Macomber kitabında Susannah'ın, Lydia'nın örgü dükkanının yanında bir çiçekçi dükkanı açmaya karar vermesiyle sonlanıyor...

Okuryatar'daki yazım....





19 Temmuz 2012 Perşembe

Kore Dizisi / 49 GÜN


49 Gün..

Koresever arkadaşların tavsiyesi üzerine izlediğim 20 bölümlük drama ve fantastik bir dizi..



İzlediğim ilk bölümden itibaren beni etkisi altına alan muhteşem bir senaryo, inanılmaz bir olay örgüsü, çok güçlü karakterle ortaya çıkarılmış şahane bir dizi.

                                                             Shin Ji Hyun

Zengin bir ailenin tek kızı olan Shin Ji Hyun, çocukluğundan beri istediği her şeye sahip olmuş, hem güzel, hem zengin, hem pozitif, hem neşeli, güler yüzlü, süper giyinen, hiç kimsenin hakkında kötülük düşünmeyen, inanılmayacak derecede iyi, Melek gibi bir insan.

Babasının şirketinde müdür olarak çalışan yakışıklı ve yetenekli nişanlısıyla evlenmelerine bir hafta kala bir trafik kazası geçirir ve komaya girer..

                                                                  
                                                 Song Yi Soo / Ruh Bekçisi

 Beş yıllık bir görev süresi olan Ruh bekçiliğini yapan, ölen insanlara öldüğünüğünü anlatıp öbür tarafa gönderen, dünyadayken, ölmeden önce geçirdiği günlere dair hiç bir şey hatırlamayan 23 yaşında bir erkek.


                                                             Song Yi Kyung

Song Yi Kyun, beş yaşındayken ailesi tarafından terk edilen, yetimhanede büyüyen, çocukluğundan itibaren yetimhanede birlikte büyüdüğü, delice aşık olduğu sevgilisi öldükten sonra yaşama küsen, üstü başı perişan gezip, gündüzleri uyuyup geceleri çalışarak hayatını sürdüren yapayalnız bir kız.



Shin Ji Hyun'un, Song Yi Kyun'un bedenine girebilmek için, uyumasını beklediği anlar..


                                                  Kang Min Ho

 Shin Ji Hyun'un yetenekli, başarılı, Amerika'da eğitim görmüş, babasının şirketinde üst yönetimde görev yapan nişanlısı. (Çok fakir bir aileden gelen, babası içki içip ailesine bakmayan biri olduğu için yıllarca çok çekerek yoksulluğa diş bileyip; fakirlikten kurtulup, çok paraya sahip olmak için gözünü karartmış bir adam)


                                                  Shin in Jung

Shin Ji Hyun'un liseden beri en yakın arkadaşı. Babası öldüğü ve çok fakir bir ailesi olduğu için, Shin Ji Hyun'un ailesi tarafından sahiplenilmiş, okutulmuş ve evlerinde yaşamış. Şirketlerinde, Shin Ji Hyun'un babasının sekreteri olarak çalışıyor. Ama ilk günden itibaren Shin Ji Hyun'u kıskanmış, bir gün intikam alma, onu küçük düşürüp, kendisinin çektiklerini O'na yaşatma hırsıyla dolmuş..


                                                    Hang Kang

Shin Ji Hyun'in lisede sürekli tartıştığı, aralarında hem bir gerginliğin hem de, çekimin olduğu arkadaşı. Liseden sonra Amerika'ya giden, babası çok zengin olan Hang Kang, orada okulda Kang Min Ho ile arkadaş olur ve Koreye döndüklerinde buluştukları zaman Shin Ji Hyun'un, Kang Min Ho'nun sevgilisi olduğunu görür. Lisedeki en son görüşmelerinde tartıştıkları için Shin Ji Hyun'a soğuk ve ters davranıyordur. Ama; içinde O'na karşı, engel olamadığı hisler vardır...


Shin Ji Hyun'un Lise'de Hang Kang tarafından ağlatıldığı an..

Trafik Kazası geçirerek komaya giren Shin Ji Hyun'a ruh bekçisi gözükür ve kaderinde olmayan tarihte ölümle karşılaştığı için kendisine 49 günlük bir şansın tanındığını anlatır.
Eğer 49 gün içinde kan bağı olan kişilerin haricinde kendisini candan seven üç kişinin içten gözyaşını alabilirse dünyaya geri dönecek ve yaşamına kaldığı yerden devam edecektir.

Üç gözyaşının boynundaki bir kolyede birikmesi gerekir. Ama bunu gerçekleştirebilmek ve insanlarla iletişim kurabilmek için bir başkasının bedenine girmesi ve kimliğini açık etmemesi gerekmektedir. Ruh bekçisi tarafından Song Yi Kyung'un bedenini kullanacağı bildirilir. Çünkü bir ruh olarak kimse tarafından görülemiyor, duyulamıyor ve cisimlere dokunamıyordur.


Song Yi Kyung'un bedenini kullanıp sevdiklerinin karşısına, kendisinin bir arkadaşı olarak çıkıp onları kendisi için ağlatmaya çalışır. Ama her gözyaşı gerçek gözyaşı değildir ve kalpten gelmiyordur. O yüzden gözyaşlarını bir türlü toplayamaz.


49 gün azaldıkça kendisine yapılan çok büyük ihaneti öğrenir, hem aşkının, hem dostluluğun yalan olduğunu öğrenmenin acısını yaşarken, hem de babasının şirketini kaybetmenin, ailesinin iflasın eşiğine gelmesinin üzüntüsünü çeker ve kendi ömrünü unutup babasının şirketini kurtarmak için uğraşır.
                                             Shin Ji Hyun Annesi ve Babası ile birlikte evlerinde yemek yerken...

Birbiri ardına terslikler yaşanırken 49 günün sonuna yaklaşılır... Shin Ji Hyun ölüme gideceğini düşünürken yarıda bıraktığı bir çok şeyi gerçekleştirir. Ailesi ve arkadaşlarına ufak notlar, özel eşyalar bırakır..
Her şey sona ermek üzereyeken hiç beklenmedik bir durum gerçekleşir ve çok büyük bir sır açığa çıkar...


Dizinin bir çok bölümünde gözlerim doldu ama son iki bölümde, özellikle 20. bölümde bolca ağladım. Kore dizileri Türk filmleri gibi mutlu bitmiyor ne yazıkki..
49 Gün'e, bir çok sahnesine dair paylaşmak istediğim çok şey var ancak; diziyi izleyecek olanlar için sürprizi kaçmasın diye yazmıyorum..
Çevremizde bizi seven bir sürü kişi olduğunu sanırken; kalpten sevenler ve gönlünden koparak bizim için gözyaşı dökecekler hakkında bir kez daha düşündürecek, duygularımıza dokunacak bir senaryo..
Bu güzel, farklı, fantastik,duygusal diziyi herkese, kesinlikle tavsiye ediyorum...









11 Temmuz 2012 Çarşamba

D&R Çıkartması / Can Yayınları İndirimi



Geçtiğimiz hafta tatildeyken, arkadaşımdan duymuştum D&R'ın Can Yayınevine ait kitaplarda indirim yaptığını. Ben İstanbul'a dönene kadar kesin bir şey kalmaz diyerek hayıflanmıştım..  Yine de içimdeki D&R'a gitme isteğini durduramayıp bugün öğle yemeğinde arkadaşlarımla 212 Avm'ye gidip D&R'dan torba torba kitapla çıktık..

D&R'da kitapların önünde durup bir kaç fotoğraf çekip işyerindeki arkadaşıma yollayarak, onun seçimleri üzerine, kitap siparişlerini de aldıktan sonra; kendim için 8 adet kitapta karar kılarak, zor attım kendimi dışarıya...

Bir şey kalmamış, okumak isteyebileceğim tür ve yazarlar bitmiş diye söylenmeme rağmen, biraz daha indirimli kitap reyonunun önünde kalsaydım, mutlaka alacak başka kitaplar da bulurdum . Fakat  evde de okunmayı bekleyen kitaplar dururken,  kendimi dizginlemeliyim diye düşündüm.. Şimdilik 5 tl ye aldığım bu kitapların heyecanı bana yetmeli...

D&R Çıkartmasından Çıkanlar:
Paulo Coelho - Brida
Paulo Coelho - Hac
Alexandre Jardin - Jardin'lerin Romanı
Patrick McGrath - Hayalet Şehir
David Carnoy - Neşter Müziği
Marc Levy - Gölge Hırsızı
Susanna Tamaro - Sonsuza Kadar
Pierre Lemaitre - Alex

Drwilldone'nin kitap Çekilişi



Drwilldone Blogu harika iki kitap için çekiliş düzenlemiş. Benim gözüm tabikii Tess'in kitabında ama diğerine de hayır demem :) Katılmak isterseniz tıklayın..



9 Temmuz 2012 Pazartesi

İstanbullular / Buket UZUNER


Yayınevi: Everest
Yazar : Buket Uzuner
Yaz 2005. İstanbul Atatürk Havalimanı. Modernitenin ve şehrin sınırında genetik bilimciden gurbetçi işçiye, taksi şoföründen ünlü bir heykeltıraşa, tuvalet temizlikçisinden mimarlar odası eski başkanına kadar İstanbullu 15 kişinin yolları kesiştiğinde yüzyılımızın göçlerle genişlemiş İstanbul'undan, dolayısıyla Türkiye'sinden bir kesit ortaya çıkıyor.
Bir İstanbul romanının olmazsa olmazı aşk elbette baş köşede yer alıyor. Büyük bir tehdit altında başlayan gerilim dolu dört saat boyunca İstanbul, Belgin ile Ayhan'ı kendisiyle ve aşkla hesaplaşmaya zorluyor. (Arka Kapak Tanıtımından)

Buket Uzuner, İstanbullular'da İstanbul'un yanı sıra gerçek İstanbulluların tarifini yapmış. İstanbul'u henüz İstanbul olmadığı, Lygos, Byzas, Antoneinia, Yeni Roma, Constantıniyye, Konstantinopolis, Dersaadet, Darülsaltanat, Darülhilafe, Asitane-i Aliyye, İstanbol olduğu dönemleriyle de anlatmış.

 İstanbul Yeşilköy Havalimanında yolu kesişen 15 kişinin hayatlarının 4 saatlik çerçevesi içerisinde;  eşinden yara almış bir şekilde boşanarak Amerika'ya yerleşen Belgin'in yıllar sonra; aşık olduğu Heykeltraş Ayhan ile yeni bir hayat kurmak için İstanbul'a kesin dönüş yaptığı uçak yolculuğuyla başlıyor hikaye..

Havalimanındaki bomba ihbarı üzerine yapılan anonslarla tüm giriş çıkışların durdurulması sırasında insanların yaşadığı panik ile hayatı sonlanan masum bir genç kızdan başlayarak,  temizlikçiden, barmen'e, Mimar'dan iş adamına birbirinden farklı insanların havalimanında geçirdikleri bir kaç saat içindeki ruhsal durumları, yaşam tarzları, hayata ve geleceğe bakışları, İstanbul hakkında düşündükleri anlatılıyor...

Kitap, 15 farklı karakterin ağzından anlatılan kısa bölümlerle ilerlerken, zaman zaman İstanbul'un da ağzından bölümlere yer veriliyor. Benim en sevdiğim kısımlar da İstanbul'un kendini anlattığı bu sayfalar oldu.. Özellikle de Bebek Semti ve Adalar'a duyduğu beğeniyi, hayranlıkla dile getirdiği sayfalar..

İstanbullular'ı tanıtmak için yazdığım bu kısa yazıya İstanbul'un ağzından dökülen cümlelerle son vermek istiyorum..
'İstanbul'um Ben,; büyülüyüm, büyücüyüm, büyülerim. Adım İstanbul; yeryüzünün en efsunlu şehri, güzelliği tılsımla parlayan yegane beldesi, füsunu kıtalara yayılan nazar boncuğu, sihriyle dünyanın gözlerini kamaştıran revnaklı yakamozum. Mehtaplı gecelerim dillere destan, eşsiz ve benzersizdir! Ölmeden önce bir 'kere' mehtaplı gece keyfi yaşamayan fani Boğaziçim'se, saymasın kendini yaşamış hiç bu cihan-ı medeniyette. Öyle sihirlidir gecelerim, güzeldir mehtabım, öyle büyülüdür dolunayım! Ama ah, öyle böyle değildir Boğaziçim!'

Okur yatardaki yazım...



2 Temmuz 2012 Pazartesi

Tatil Güncesi



Sürükleyici ve sade bir anlatımı olduğu için tatile uygun bir kitap olduğunu düşündüm. Ancak tatildeki ikinci günümüz olmasına rağmen henüz kitapta 20 sayfadan fazla ilerleyebilmiş değilim. Neyseki sabah 7'de uyanan bebeğim öğle uykusuna yattı ve ben tüm hevesimle Ege'nin sularına bakarak kitabımı keyifle okumak üzere uzanıyorum.

Sevgiler

Fatma