1 Nisan 2013 Pazartesi

Hayalet Şehir / Patrick MCGRATH



 
 
Aslında hiçbir şehir bugün gördüğümüz şehir değildir. Her şehrin, tüm yaşanmışlıklarıyla, geçmişinden bugününe uzanan bir ruhu vardır. Ünlü Amerikalı romancı Patrick McGrath, üç anlatıdan oluşan Hayalet Şehir'de, New York'a ruhunu veren üç dönemden birer öykü anlatıyor.

"Darağacının Kurulduğu Yıl"da, Amerikan Bağımsızlık Savaşı'nda New York'u kuşatan İngilizlere başkaldırdığı için idam edilen bir annenin öyküsü oğlunun gözünden dile getirilir. "Julius" adlı öykü, ticaretin baş döndürücü bir hızla geliştiği 19. yüzyıl New York'unda geçer. Acımasız bir tüccarın oğlunun, babasının kente akın eden göçmenlere karşı önyargıları yüzünden, tutkuyla sevdiği kıza kavuşamayışının hikâyesi anlatılır. "Yıkıntı Alanı" ise bir 11 Eylül öyküsüdür. Dünya Ticaret Merkezi'nin yerle bir edilişinin yarattığı derin travma, bir psikiyatrist ile bir hastayı yüz yüze getirir.

Hayalet Şehir'de, usta yazar McGrath üç afallatıcı hikâyesiyle, New York'un karmaşık tarihinin gözle görülmeyen katmanlarını açığa çıkarıyor. 

Yorumum:

New York şehrinin üç farklı dönemini, üç farklı hikaye ile anlatıyor Hayalet Şehir.

Hikayelerin birinde Amerika ile İngiltere'nin savaştığı , 'Darağacı'nın kurulduğu yıl' denilen zamanda, savaşa giden babasının ölümü sonrası annesi ve iki kadeşi ile harp içindeki New York şehrinde yaşadıkları korku dolu günlerin  yoksulluğu, çaresizliği bir çocuğun gözünden anlatılıyor.  Savaşta Amerika askerlerlerine casusluk yapan annesinin idamının vicdan azabı ve suçluluk duygusunu ömrü boyunca içinde taşıyan bu çocuğun büyüyüp New York'u esir alan salgın bir hastalıktan ölmek üzere olduğu son dakikalarına kadar devam ediyor.

İkinci ve beni en çok etkileyen hikaye ise; Amerika'nın 19. yüzyıl New York'unda geçiyor. Çok zengin bir tüccarın üç kızdan sonra dünyaya gelen oğlunun hayallerindeki erkek evlada benzememesinden ve dünyaya gelirken annesinin ölümüne neden olmasından ötürü hep sert ve acımazsızca davranan bu adamın oğlunun hayatını nasıl mahvettiğinin hikayesidir. Julius adındaki gencin, New York'un en zeginiyken babası ve eniştesinin oyunu yüzünden sevgilisini kaybetmesi üzerine tımarhaneye yatması ve yıllarını orada tüketmesi sonucu ailenin yavaş yavaş çöküşü anlatılır.

Üçüncü hikayede de, hepimizin geçtiğimiz yıllarda şahit olduğumuz bir dönemi ele alıyor. 11 Eylül'de Dünya Ticaret Merkezine yapılan bir saldırı sonucu sevgilisini kaybeden bir fahişenin, içinde taşıdığı pişmanlıklarla boğuşup psikolojisinin bozukluğunu yeni sevgilisiyle paylaşmaya çalışmasını, yeni sevgilinin psikoloğunun gözünden anlatılıyor.